Savaşa Girmeliyiz!
- 2 Haz 2022
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Ağu 2022
Evet, başlık olarak ne diyor bu adam diyebilir ve tepkinizde de haklı olabilirsiniz. Ancak, öncelikle neden bu başlığı seçtiğimi açıklamama izin verin.
Ayşe Arman’ın 2006 yılında çıkan bir yazısında Floris Ansingh’in düşüncelerine “Yabancılar Gözünden Türkler” başlığı altında yer verilmiştir. Floris Ansingh’e göre; “Karşındaki bir Türkse, duygusal ol. Avrupalılar rasyoneldir ama Türkler duygusal. Türkler alınırlar. Bir şeyi nasıl söylendiğine filan takılırlar. Bazen biçim ve üslup ne söylediğinden bile daha önemlidir. Dikkat edeceksin. Türklerin kalplerini kırmayacaksın. Bence, bütün bu duygusallık ve hassaslık, Türkler için hem çok büyük bir güç hem de onlara en çok zarar veren şey.”
Floris Ansingh’in tespit ettiği realite sadece sosyal ilişkilerimizi etkileyen bir faktör değildir. Halkımızın damarlarında bulunan bu realite; ülkemizin yönetimini, seçimlerini, iç ve dış politikadaki konumunu belirlerken, bazen kendini sert veya yumuşak şekilde hissettirmektedir. Bu nedenle duygusallık, zaman zaman kitleleri bir araya getiren veya ayıran bir denklem olarak önümüze çıkmaktadır. Yani bugünlerde olduğu gibi… Yaşadığımız süreç içerisinde kimilerine göre S400’leri yakıp vermeli, Rusya’ya hava sahasını ve boğazları kapatmalı, ilişkileri de boğaza dökmeliyiz. Kimilerine göre de Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nden (NATO) ayrılıp, Batı’nın iki yüzlülüğüne tükürmeli ve onların karşısına çıkmalıyız.
Rusya’nın uluslararası hukuku ayaklar altına alarak girdiği bu savaş, halkımızın tek gündemi haline geldi. Kaçmak yerine ülkesini savunan Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin adını ezberledik, hayatını öğrendik, yücelttik ve büyüttük… Biz halk olarak, bölgesel sorunlara artık daha ayrıntılı bakan bir kitle olduk: Libya, Suriye, Afganistan, Mısır, Kazakistan, Somali, Uygur Türkleri, George Floyd… Biz her olayda bir taraftık olduk.
Yazının devamına Floris Ansingh’in yapmış olduğu tespitin son cümlesi ile devam etmek istiyorum.
“Bütün bu duygusallık ve hassaslık, Türkler için hem çok büyük bir güç hem de onlara en çok zarar veren şey”
Bu savaş bizim savaşımız değil. Önce bunun altını çizmekte fayda var. Realist olmalıyız. Türkiye bugüne kadar aldığı denge pozisyonunda devam etmeli ve iki ülke arasında yatıştırıcı diyaloglar kurmalıdır. Elbette yüzünü Batı’ya dönmüş ve NATO üyesi olan bir Türkiye, bazı zorluklar yaşayacaktır. Ancak Türkiye’nin bunu idare edebilecek kadrolara sahip olduğunu da vurgulamakta fayda vardır. Bu süreçte Rusya ve Ukrayna arasındaki arabuluculuk teklifinin daha aktif ve güçlü olarak tekrarlanması önemlidir. Sürecin sonuca bağlanmasıyla, bölgesel ve küresel aktörler önünde Türkiye’nin hanesine eksiden çok artı getireceğini düşünmekteyim. Ne Rusya’nın hukuksuzluğu önünde eğilmeliyiz ne Batı’nın gazına gelmeliyiz. Türkiye boğazları kapatırken hava sahasını da Rusya’ya kapatmaması tam ihtiyacımız olan dengeyi kuracaktır. Savaş şiddetlenir ve iş çığrından çıkarsa da Türkiye konumunu 1952 itibariyle almıştır.
Ülkemizin iki komşusunun arasında evvelden beri süre gelen bir sorunun artık sıcak çatışmaya döndüğünü görmekteyiz. Putin’in “kavga kaçınılmaz ise ilk vuran sen olacaksın” felsefesiyle tüm Ukrayna işgal edilmiştir. Güvenliğini sadece Batı’nın ellerine bırakan Ukrayna’nın hava sahası dakikalar içinde alt üst edilmiştir. Okuyucularımız burada iki dakika düşünmelidir.Bugün tüm Ukrayna için birleşen Batı, Ukrayna’nın hava savunma sistemlerini sürekli alma taleplerine karşı nasıl karşılık verdi? Aşağıya bırakacağım linkler Ukrayna’nın Batı’dan istediği hava savunma sistemleriyle alakalı haberlerdir (1,2,3)… Ukrayna’nın hava savunma sistemlerini S-300, S-125, Buk-M1 oluşturmaktadır… Bunların üçüde Rusya Federasyonu’nun geliştirdiği savunma sistemleridir. Ukrayna’nın askeri, ekonomik, diplomatik talepleri savaş öncesi tamamen karşılanmamıştır. 2014 yılından sonra bu açığı iyiden iyiye hisseden Ukrayna yönetimi önlem anlamaya çalışsa da bugün sonuç ortadadır. Güven düzleminde olmayan diplomatik ilişkiler hava savunma sistemlerinin çeşitliliği, kabiliyeti ve yerli olmasının önemini anlıyor. Burada kendimize çıkartmamız gereken bir pay olduğunu düşünüyorum.
Direnişle Artan Destek;
Kiev’in iki günde düşeceğini sadece Kremlin düşünmemiştir. Londra, Washington, Berlin, Paris iki gün gibi kısa bir dönemde Kiev’in düşeceğine inanıyordu. Fakat Ukrayna halkı masada hesaplananın sokaklarda geçerli olmadığını göstermiştir. Batı’nın savaş başlamadan önceki askeri malzemelerini Ukrayna’ya yığdığını biliyoruz. Fakat burada asıl sorulması gereken soru: Neden Su-25 ve Mig 29 uçaklarının savaşın 5. gününde verilmesi karara bağlandı? Neden savaş başlamadan önce Ukrayna hava sahası uçuşa yasak bölge ilan edilmedi?
9 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna başbakanı;
Kiev’in Batı’dan 1,5 milyar dolar değerinde askeri yardım aldığını söyledi. 6 Şubat’ta The Mirror gazetesi, Ukrayna ordusunu eğitmek için 100’den fazla İngiliz özel kuvvetinin Ukrayna’ya gönderildiğini bildirdi. Son zamanlarda, Kanada ve Letonya da askerlerini oraya gönderdi ve daha önce ülkedeki Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Litvanya ve diğer eyaletlerden askeri personelin varlığı hakkında rapor edildi. ABD ve NATO, Ukrayna’ya birkaç silah sevkiyatı gönderdi – 300 Javelin tanksavar füze sistemi de dahil olmak üzere 80 ton askeri kargo.(4)
Yukarıda belirttiğim gibi savaşın gidişatını değiştiren Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın direnişe çağrısı ve halkın bu çağrıya uymasıdır.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim. “Batı için Kiev’in önemi Moskova’yı yıprattığı kadardır…
Rusya, Ukrayna işgali üzerine bir çok senaryo üzerinde çalışmıştır. Ekonomide alınacak yaralar, Batı ve NATO’nun alacağı konum, Kiev’i kaç günde alınacağı, hükümeti düşürdükten sonra muhattap alınacak devlet başkanı ve yeni devlet yönetimi… Nord Stream 2’nin iptali, Almanya ve Fransa’nın kendilerine karşı bu kadar şahinleşeceği, SWIFT yaptırımı, Rus gazının bir noktadan sonra işlevsizliği senaryolarının arasında ya yoktu ya da olasılığı azdı. Ayrıca, Ukrayna’da ulus bilincine bu kadar hızlı katkı sağlayacağı hem olası senaryoların hem de hedeflerin arasında yoktu.
Rusya’nın İsteği;
Rusya’daki düşünce kuruluşları, siyaset bilimciler, politikacılar hedeflerinin; Avrupa’da Rus çıkarlarını daha iyi hesaba katan daha adil bir güvenlik sistemi yaratmak olduğunu söylemektedirler. Bu sistem, ihtiyatlı davranış kurallarına ve karşılıklı askeri tehdit oluşturmayı reddetmeye dayanmaktadır. Batı’nın Rus enerji kaynaklarına ihtiyacı devam etmesi, NATO’nun Doğu’ya ilerleyişinin önlenmesi en önemli hedeflerinden diğerleridir. Putin’in yıllık basın konferansında vurguladığı şu cümleler bu yazının bir parçası olmalı diye düşündüm.
1990’larda NATO doğuya ilerlemeyeceği konusunda Rusya’ya söz verdiler. Sonra ne oldu? Doğu’ya doğru ilerlediler. Rusya’yı küstahça aldatıllar. Biz Amerika Birleşik Devletleri sınırlarına füzeleri yerleştiren biz miyiz? Füzeleriyle evimizin eşiğinde duran onlar. Evimizin eşiğinde saldırı sistemlerinin konuşlandırılmamasını istemek, aşırı bir istek mi? Onlar bizim sınırlarımıza geldiler. Biz mi tehdit ediyoruz? Şimdi de diyorlar ki NATO, Ukrayna’da olacak. Ya da ikili anlaşmalarla oraya saldırı füzeleri yerleştirilecek. Benden garanti istiyorlar. Bize garantiyi siz vermelisiniz.
NATO, Doğu’ya doğru ilerliyor mu? Kesinlikle, evet. NATO’nun Doğu’ya doğru ilerlemesi Rusya için bir tehdit midir? Kesinlikle, evet. O zaman bu iki evet arasında Moskova’nın konumu ne olmalı? Bu soruyu beraber tartışmamız gerekiyor. Rusya, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak için bağımsız devletlerin içişlerine karışmalı mı? NATO ve AB Rusya’yı yıpratmak için aldığı pozisyon doğru mu? Rusya’nın Libya ve Suriye’de aldığı konumunu nasıl açıklayabiliriz? Irak’ın hiç bir zaman bulunamayan nükleer silahları ABD’nin Irak’a giriş biletiydi. Moskova’nın, ”Ukrayna nükleer silah edinebilir” söylemi ile ABD’nin Irak’ı işgal ederken Irak’ta ”nükleer silah var” söylemi arasında ne fark var? Doğru soruları sorduğumuzda 1990’larda ortaya çıkan jeopolitik gerçekliğe üretilen çözümlerin yeterli olmadığını gün geçtike deneyimliyoruz, görüyoruz…
Sonuç olarak, bu savaş bölgesel değil, küreseldir. Rusya’nın Ukrayna ile savaşı uluslararası hukuka aykırıdır. Batı’nın yaptırımları savaşı bitirmek üzerine değil, süreç içinde Rus halkının Kremlin’e olan pozisyonunu değiştirmektir. Ukrayna’nın Belarus vari uydu bir devlet oluşturulana kadar Moskova’nın duracağını düşünmüyorum. Askeri operasyonlar kısmen veya tamamen dursada Kremlin’in Kiev’e baskısı devam edecektir. 1990’lardan sonra oluşan jeopolitik gerçeklik farklı boyutlar kazanmaktadır. Rusya’nın güvenlik talepleri, Almanya’nın savunma harcamaları için 100 milyar euroluk ek fon ayırması, Fransa’nın AB içinde hem siyasi hem ekonomi hem de askeri konumu, İngiltere’nin AB’den çıktıktan sonra daha bağımsız hamleleri, AB’de aşırı milliyetçi siyasi partilerin güçlenmesi, sermayenin el değiştiriyor olması ve tüm bu sorunlara ve gelişmelere çözüm üretmeyen ve ya üretemeyen uluslararası örgütler… Orta Doğu’da kartlar yeniden dağılıyor deyimi bugün Transatlantik ve Avrasya için söylenebilir…
1)https://www.eurointegration.com.ua/news/2021/12/18/7131749/ (Ukrayna ABD Patriot SAM’a İstedi)
2)https://lb.ua/news/2021/05/06/483997_ukraina_poprosit_ssha_sistemi.html (Ukrayna, ABD’den hava savunma sistemleri ve keskin nişancı önleme teknolojisi isteyecek – Kuleba)
3)https://www.pravda.com.ua/news/2021/12/11/7317056/ ( ABD, Ukrayna’ya askeri yardım sağlanmasını erteliyor)
4)https://www.pravda.com.ua/news/2021/12/11/7317056/ (Ukrayna başbakanı, Kiev’in Batı’dan 1,5 milyar dolar değerinde askeri yardım aldığını söyledi)





Yorumlar